-
1 dışarı
dışarı außen; draußen; hinaus-; nach draußen; Ausland n; Provinz f, Dorf n, Land n (Gegensatz Stadt);-i dışarı çıkarmak etwas (z.B. den Kopf) hinausstrecken ( pencereden zum Fenster);dışarı çıkmak weggehen; fam austreten;dışarı çık fam zieh ab!;-den dışarı çıkmamak fig im Rahmen (G) bleiben;dışarıda draußen;dışarıdan von außen; von draußen;dışarısı soğuk draußen ist es kalt;dışarıya nach draußen, hinaus;dışarıya gitmek in die Provinz ( oder aufs Land) gehen; ins Ausland fahren -
2 çıkmak
1. خرج [خَرَجَ]Anlamı: dışarıya varmak, gitmek2. مضى [مَضَى]Anlamı: dışarıya varmak, gitmek -
3 خرج
Iخَرَجَ1. gitmekAnlamı: yürümek, yol almak2. gelmekAnlamı: ortaya çıkmak, doğmak3. pırtlamakAnlamı: buluduğu yerden dışarı çıkmak4. belirmekAnlamı: ortaya çıkmak5. peydahlanmakAnlamı: çıkmak, oluşmak, ortaya çıkmak6. çıkmakAnlamı: dışarıya varmak, gitmekIIخَرْجharaçAnlamı: devlet için bir vergiخُرْج1. heybeAnlamı: iki gözlü torba2. hurç3. dağarcıkAnlamı: meşin torbaIVخَرَّجَ1. yorumlamakAnlamı: tefsir etmek2. tarif3. belirtmekAnlamı: açıklamak -
4 مضى
مَضَى1. gitmekAnlamı: bir yer doğru yönelmek2. dinmekAnlamı: sona ermek, bitmek3. çıkmakAnlamı: dışarıya varmak, gitmek -
5 go out
çıkmak, dışarı çıkmak, dışarıya çıkmak, eğlenmeye gitmek, sönmek, grev yapmak, geçmek, çekilmek, istifa etmek, flört etmek* * *çık* * *1) (to become extinguished: The light has gone out.) sönmek2) (to go to parties, concerts, meetings etc: We don't go out as much as we did when we were younger.) dışarı çıkmak3) (to be frequently in the company of (a person, usually of the opposite sex): I've been going out with her for months.) çıkmak, birlikte olmak -
6 austreten
austreten v/i <unreg, -ge-, sn> (ayakla basıp) söndürmek; fam tuvalete gitmek, dışarıya çıkmak;austreten aus Verein çıkmak, istifa etmek;einen Weg austreten bir yeri gide gele yol etmek -
7 vortreten
vor|treten
См. также в других словарях:
çıkmak — den, ar 1) İçeriden dışarıya varmak, gitmek Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık. F. R. Atay 2) nsz Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı. Atatürk 3) nsz Bir meslek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çekmek — i, e, er 1) Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı. R. N. Güntekin 2) Taşıtı bir yere bırakmak, koymak 3) Germek İpi çekmek. 4) İçine almak, emmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kulak — 1. is., ğı, anat. 1) Başın her iki yanında bulunan işitme organı Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum. H. C. Yalçın 2) anat. Bu organın, sesleri toplayıp içeriye almaya yarayan dış bölümü Elleriyle… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sızmak — nsz, ar 1) İnce aralıklardan veya gözeneklerden az miktarda ve belli olmadan yavaş yavaş akmak, çıkmak Cam kenarlarından sızacak esintiyle hasta olacağından korkar. S. Birsel 2) Gizli tutulan haber, sır vb. şeyler duyulmak, yayılmak 3) Herhangi… … Çağatay Osmanlı Sözlük